02/03/12 Atölye Üzerine…

Mimarlıkta film… Film ve mimarlık

Neden film? Mimari proje kapsamında film nerede yer alıyor? Film gerçekten bir anlatım aracı olarak kullanılabilir mi mimari de… Peki nasıl ?

gibi sorularla ile başlayan derste, mimarlığın aslında sinema sanatıyla içiçe olduğunu ve aslında birbirlerinden bolca beslendiklerini görüyoruz… Gerek yapım aşamasında gerek çıkan ürünlerde birbirleriyle ilişkili bu iki farklı dal üzerine biraz konuştuk…

Sinemanın durağan  imgelerin arka arkaya gösterilmesi yolu ile çıktığından bahsettik… Aslında mimarlıkta bundan çok farklı değildir… Sinemaya göre daha özgür bir “izleme” durumu vardır, filmde olduğu gibi arka arkaya imgeler hazır olarak önümüze serilmez fakat kullanıcıya sunulan alanda belli yönlendirmeler yaparız biz mimarlar da…

“Sinema da, mimarlık da varolan mekanın özünü ve boyutlarını tanımlıyor. İkisi de yaşamın içinde deneysel sahneler yaratıyor.”

http://v3.arkitera.com/g143-sinema-ve-mimarlik.html

http://v3.arkitera.com/g143-sinema-ve-mimarlik.html?year=&aID=2622

http://v3.arkitera.com/g143-sinema-ve-mimarlik.html?year=&aID=2623

yazılarını okumanızı tavsiye ediyor ve kolaylıklar diliyorum 😉

“kader tekrarlara çeşitlemelere simetrilere düşkündür.” j. l. borges-komplo

ANLAT İSTANBUL… Film üzerine…

istanbul’un meraklısına anlatacak o kadar çok masalı var ki! bu onlardan sadece küçük bir kısmı aslında. filmi izlerken, farklı hayatların nasıl da birbiriyle dramatik bir biçimde kesişebileceğine şahit oluyorsunuz. istanbul bir masallar diyarı. bu masallardan biri çevrenizde şu an yaşanıyor olabilir ve belki siz de o masala bir yerinden dahil olmak üzeresiniz ya da masalın içindesiniz; ama ayırdında değilsiniz. 
yanımızdan gelip geçen insanlar bizler için sadece “yanımızdan gelip geçen insanlar”… oysa onların da bir masalı var kuşkusuz; ama çoğu zaman bunu göremiyoruz. istanbul’un her köşesinde her an bir masal yaşanıyor ve herkes kendi masalında başrolde… ama bir gün kendi masalınız bambaşka birinin bambaşka masalıyla kesişiverir. bu kesişme bazen öylesine dokunaklı ve şiddetli olur ki, işte o an anlarsınız bazı şeyleri. film bu özelliğiyle toplumsal ve psikolojik okumalara son derece açık. ayrıca ne zaman bu filmi izlesem bülent ortaçgil’in mavi kuş adlı parçasındaki şu dizeler gelir aklıma;

“mavi kuş sanki bir düş
kaşla göz arasında
geceyle gündüz ortasında
sokaklar bile sokaklarla kesişir
gölgeler ki güneşe bağlı
biz ikimiz de öyleyiz; ama bilmeyiz…”

(lali berte, 20.11.2007 23:57) (ekşisözlük)

beğendiğim bir yorum oldu, özetleyebilecğim bir şekilde anlatılmış fakat ekleyeceğim birkaç nokta olacak…

İstanbul’u anlatan değil İstanbul’un karanlık yüzünü anlatan bir filmdi… zaten gece çekimleri ile ve istanbul’un kasvetli havası yoğundu… Film çok güzeldi, anlattığı olaylar çarpıcıydı… Ama herkes istanbuldan nefret ediyordu filmde, fazla karamsardı. İstanbul bu kadar kötülüklerin yanında güzellikler de barındırıyor…  Biraz bu şekilde sentezler yapılsa daha hoş olabilirmiş, İstanbul’a aşık çok insan var ve hepsinin hayalleri kırılmıyor…

“İstanbul” çoğu zaman hayallerime, hayallerimin kahramanına engeller oluşturan şehir olsa da, masalımın güzel sonlanacağını bildiğim, umut ettiğim bir şehir… Aşk’ın şehri… Ve herşeye rağmen güzelsin İstanbul 😉 seviyoruz seni…

istanbul sever seni sen beni seversen…
istanbul döver seni sen beni üzersen…

ne çok canlar yakar istanbul 
bolca günahlara sokar istanbul 
hızlı koşanları çabucak yorar istanbul istanbul 
ama sen istesen de bu şehirden kaçamayacaksın 
çünkü aklın bende ben de istanbuldayım… sen gidersin istanbul beklemez 
gelirsin gidersin istanbul fark etmez 
acı çeker özlersin istanbul üzülmez 
nasıl nedir halin istanbul hissetmez 
istanbul birini sevmiyorsan çekilmez istanbul sever seni sen beni öpersen… 

Senaryo İçin Bir Ön Çalışma

Proje kapsamında ele alacağımız senaryoda; Üsküdar’ın tarihsel sürecini anlatmayı düşünüyoruz. Tarihsel bağlamda İstanbul’un dünü, bugünü ve geleceğini tartışarak İstanbul’un kent dokusunun nasıl oluştuğunu anlatmaya çalışacağız. Kent dokusunu bozan etkilerin nasıl ve ne kadar giderildiği ve son durumunun ne olduğu hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Kısacası dünyada ve Türkiye’de odak noktası olan İstanbul’un kentsel dönüşümün etkisini irdelemek istiyoruz.

Bu sürecin bir mimar gözüyle ne şekilde yorumlanabileceği hakkında tartışarak cevaplar oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Bunun sonucunda kentin ihtiyaçlarına ne kadar ve ne şekilde cevap verildiği konusunda varmış olacağımız nokta; bize Üsküdar bölgesindeki tasarımımız hakkında bir kapı açacaktır.

İstanbul kendi içinde küçük şehircikler barındırdığından her  bölgesine ayrı tasarımlar sunulması gerekir. Üsküdar İstanbul’un  değişmeyen yüzü olarak tanınmaktadır. Her sokağı geçmişten anıları canlandıran bir semt olmuştur. Semtin tarihi dokusu günümüze kadar korunmuştur. Üsküdar’ı konumu itibariyle,Yahya Kemal  ‘İstanbul’un fethini gören şehir’ olarak tanımlamıştır. Proje kapsamında yer alan her bölgeden Üsküdar’ı referans göstererek kendimize bir güzergah oluşturacağız. Böylece senaryomuzun en sonunda Üsküdar’ı bir odak noktası olarak işleyebileceğiz.

Betül ŞENTÜRK & Arzu KARAHASAN

Kent Kimliği

24/02/2012

“Kent İmgesi-Kevin Lynch” ve “Tasarım, Mimarlık ve Mimarlar -İlhan Tekeli” kitaplarından seçilen okumalar üzerinden “kent kimliği” tartışıldı…

Bir kentin kimliğini oluşturan nedir? Kimlik, kişilik kargaşası…

Kişilik bir kentte var olan özellikler, görebildiğimiz duyabildiğimiz öyle ya da böyle bir şekilde algılayabildiğimiz şeyler iken, kimlik kenti yaşayanların onun üzerindeki idealarıdır…

Yaşanmışlıklar… Kentlere uygun görülen etiketler, yargılar… “gavur İzmir, memur kenti Ankara, öğrenci şehri Eskişehir, kültür başketi İstanbul…”

Kültür kavramı? İstanbul’un kültür başkenti olması, kültürel yaşamı ne denli etkilemiştir?

Konuları üzerine tartışıldı… Bu güzel ve faydalı tartışmalarımızın devamını diler, emeği geçen herkese teşekkür ederiz =)

 

Projeye başlarken…

Büyük bir heycan ile proje sabahına uyandığımı itiraf etmeliyim… Proje konusu, içeriği ve özellikle konumu ile gözde projem olmuş, proje seçme arefesinde korkulu rüyalarla boğuşmuştum=) ve stresli bir ekle sil haftasının sonunda cuma günü projeye ilk adımı atmış bulunuyorduk… Hafta boyunca kafalar biraz karışıktı, bol bol Nihan hocayı rahatsız ettik. Arazi seçimi nasıl olacaktı, neye göre seçim yapılacaktı? Gruplar neye göre belirlenecekti? Seçtiğimiz bölgeye nasıl bir müdahalede bulunacaktık yapı mı tasarlayacaktık, kentsel ölçekte mi düşünecektik, o büyük arazi sınırlarından yapı ölçeğine geçiş nasıl olacaktı? ve önemli bir soru daha ; “İstanbul’a ne zaman gidilecekti? ” sorular sorular… Sonunda tüm sorularımıza yanıt bulacağımız güne geldik…

17/02/2012

Atölyenin genel durumu, istenilenler, yasak kelimeler ( 🙂 ), sorularımıza yanıtlar…

ŞEHİR üzerine konuştuk… Şehir neydi? Nasıl tanımlanabilirdi? “Şehir” kavramının zihnimizdeki yansıması nasıldı? Her birimizin şehiri algılayışı, getirdiği yorumlar farklıydı… “Düzen, boşluk, meydan, ulaşım, ihtiyaçlar, ilişkiler, kültür, doluluk, boşluk, kaos, tekillik bireysellik, bir aradalık, yaşanmışlık… ” gibi birçok anahtar kelime oluşturduk…

Kentin kimliği… Her şehrin dinamiğinin farklılığı… ve “İstanbul

Şehirin oluşumunda/ dönüşümünde etkili olan belli unsurlardan ve bunların birlikteliğinden bahsedildi… “Ulaşım-Ekonomi-Kimlik/Kişilik-Politika-Odak-Lokasyon-İnsan-Nüfus

Ve tabiki ilk ödevler=) İstanbulu anlama üzerine bir kolaj…